İyiliğe Engel Yok: Bir Hikâyenin İçinden Doğan Yeni Bir Yol
Geçtiğimiz günlerde Türk Kızılay tarafından düzenlenen ve engelli gönüllülerin ilham veren hikâyelerine yer verilen “İyiliğe Engel Yok” temalı programa konuşmacı olarak davet edildim. Daha da anlamlı olanı, bu davetin “en genç” ve “en aktif teşkilat” kategorisinde yapılmış olmasıydı. Böylesine kıymetli bir platformda yer almak, hem gurur verici hem de sorumluluk yüklü bir andı.
Programda, Türk Kızılay Genel Başkanı Sn. Fatma Meriç Yılmaz’ın Engelsiz Kızılay için verdiği rakamlar aslında birer sayıdan çok daha fazlasıydı:
2021’de kurulan bu yapının bugün Türkiye genelinde 117 teşkilata ve 44 bin engelli gönüllüye ulaşması, bir fikrin nasıl bir harekete dönüştüğünün somut göstergesi… Genel Başkan Yılmaz’ın “Gönüllülerimizin ihtiyaç duyduğu her başlıkta yanlarındayız” sözleri, bu çabanın yalnızca bir organizasyon değil, bir sahiplenme ve gönül bağı olduğunu bir kez daha hissettirdi.
Kızılay Engelsiz Koordinasyon Kurulu Başkanı Sn. Yener Tanık’ın verdiği bilgiler ise meselenin yalnızca ulusal değil, küresel bir boyuta taşındığını ortaya koyuyordu. Kızılay Engelsiz’in artık uluslararası insani yardım sistemi için bir model olarak görülmesi, Cenevre’de en prestijli ödüllerden birine layık görülmesi… Bunlar, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken başarılar. Çünkü bu başarıların her birinde; sahada ter döken gönüllünün, tebessümle kapı çalan gencin, tekerlekli sandalyesiyle yeri geldiğinde çamura saplanıp yine de yolundan dönmeyenin payı var.
Programda ilham veren birçok kıymetli isim vardı: Milli sporcu Hüseyin Görücü, Psikiyatrist Sare Aydın, Sanat Tarihçisi Hülya Aydemir ve Türkiye’nin serebral palsili ilk uzay mühendisi Turgay Karakaş… Her biri kendi hikâyesini anlatırken salonun sessizliği, bazen bir gülümsemeye bazen bir gözyaşına karıştı. Çünkü anlatılanlar, yalnızca bir başarı öyküsü değil; sabrın, mücadelenin ve hayata “evet” demenin sesi gibiydi.
Bu atmosferin içinde ben de kendi hikâyemi anlattım. Kızılay ile nasıl tanıştığımı, yolculuğun beni nasıl dönüştürdüğünü, “engelsiz” kavramının aslında bir fiziksel durumu değil, bir ruh hâlini ifade ettiğini… Kızılay Engelsiz Siirt’i kurarken arkadaşlarımla yaşadığımız heyecanı, gönüllülerimizin her birinin kendi yaşam mücadelesini bir iyilik kapısına dönüştürdüğünü ve bu teşkilatın bana sadece görev değil, bir aidiyet kazandırdığını paylaştım.
Benim için en çarpıcı olan şey şuydu: O salonda kimse engelli değil, herkes bir engel aşmış birer insan olarak duruyordu. Kimisi bir önyargıyı, kimisi bir fiziksel zorluğu, kimisi toplumun çizdiği sınırları aşmıştı. Aslında hepimiz aynı şeyi söylüyorduk: “İyilik, engel tanımaz. Engel; iyilik yapmaya dair niyetimizde başlar ve orada biter.”
Bugün dönüp baktığımda şunu daha net görüyorum: Kızılay Engelsiz, yalnızca bir teşkilat değil, bir duruş… Kendine rağmen değil, kendisiyle beraber yürümeyi öğreten bir yol. Ve bu yolun bir yerinde benim ve ekibimin de adının anılıyor olması, hayatımın en kıymetli hediyelerinden biri.
Bu program bana yeniden hatırlattı ki; iyiliğin sürdürülebilir olması için büyük adımlar değil, samimi kalpler yeterlidir. Belki de hepimizin ihtiyacı olan şey, birinin hikâyesine kulak vermek, bir elin diğerine değmesi, bir yüreğin başka bir yüreği fark etmesidir.
Bizler, Kızılay’ın kırmızı hilalinin altında gölgemizi bulan gençler olarak, yolumuza inançla devam ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki:
İyiliğe gerçekten engel yok…













