Sınırsız İsteklerin Gölgesinde Sınırlı Bir Ömür
İnsanın içinde büyüyen bir boşluk vardır. Ne kadar çabalarsa çabalasın, neyle doldurmaya çalışırsa çalışsın, o boşluk hep biraz yerli yerinde durur. Çünkü insan, sınırlı bir varlıktır; ama arzuları, düşleri, beklentileri sınırsızdır. İşte tam da bu yüzden çoğu zaman huzursuz, çoğu zaman yorgun bir yolcudur bu dünyada.
Bir ömre kaç şehir sığar? Kaç meslek, kaç başarı? Belki birkaçı. Ama zihin, her ihtimali denemek ister. Her yolu yürümek, her duyguyu tatmak, her zirveye tırmanmak ister. Oysa insan, bir ömürlük zamana sıkıştırılmıştır. Günü 24 saat, ömrü ise bilinmez bir sayıyla sınırlı...
Peki neden durmadan isteriz? Belki de içimizdeki bu sonsuzluk duygusu, yaratılışımızdan bir izdir. Belki de ruhun sınırsızlığı ile bedenin sınırlılığı arasındaki bu çatışma, bizi insan yapan şeydir.
Ama asıl mesele, bu sınırlı ömürde neye yöneldiğimizdir. Her şeyi istemek kolay; ama neyin gerçekten değerli olduğunu fark etmek zordur. Her çağrıya kulak vermek mümkün değil. Bu yüzden bazen durmak, seçmek, sadeleşmek gerekir.
Hayatı dolu dolu yaşamak, her fırsatı değerlendirmek değildir sadece. Bazen bazı şeylerden vazgeçmeyi bilmek, bazı kapıları kendi irademizle kapatmak da hayatı anlamlı kılar. Çünkü her isteğin peşinden gitmek, insanı daha özgür değil; daha dağılmış, daha yorgun kılar.
Belki de bu yüzden insan, en çok kendini tanıdığında huzura erer. Sınırlarını bildiğinde, sınırsız isteklerine karşı daha gerçekçi durabilir. Ve belki de ancak o zaman, gerçekten neye ihtiyacı olduğunu fark eder.
Sınırsız isteklerin çağırdığı bu hayatta, bazen "yetiyor" demek, en büyük zenginliktir.