Kalbin Dili
Bu hafta biraz sessizliğin sesine, kelimelerin ötesine bakalım istedim… Çünkü bazen en derin anlatımlar, kelimelere sığmaz. İnsan bazen diliyle değil, hâliyle konuşur. Ve işte o zaman ortaya çıkan şey, kalbin dilidir.
İnsanın dili bazen sustuğunda bile kalbi konuşmaya devam eder. Çünkü kalbin dili, kelimelerden çok daha derin, çok daha sahicidir. Ne rol yapmayı bilir, ne de yalanı taşır. Kalpte ne varsa, bir şekilde dışarıya sızar; bazen bir bakışta, bazen bir sessizlikte, bazen de bir tebessümde.
Bugün insanlar birbirine çok şey söylüyor ama az şey anlatıyor. Çünkü kelimeler çoğaldıkça samimiyet azaldı. Herkes konuşuyor ama kimse duymuyor. Oysa kalbin diliyle konuşan bir insan, sesini değil özünü duyurur. Samimiyetin sesi gürültüde kaybolmaz, çünkü o bir frekans değil, bir hâl meselesidir.
Kalbin susması da bazen konuşmaktan daha güçlüdür. Susmak, kırgınlığın değil, olgunluğun sesidir. Çünkü kalp, bazen sessizce anlatır derdini Rabbine; bazen de sabırla bekler, çünkü bilir ki kelimeler eksik kalır, duygular taşar.
Kalbin diliyle konuşmak demek, insanlara değil, önce Hakk’a yönelmek demektir. Kalbiyle konuşan, önce kendini duyar, sonra insanları anlar.
Ve en önemlisi; kalbin dili, anlayan bir kalpte yankı bulur. Çünkü her kalp aynı frekansta atmaz. Kiminde menfaatin sesi çalar, kiminde merhametin. Ama iki samimi kalp bir araya geldiğinde, kelimelere gerek kalmaz.
Orada sadece bir hâl vardır; sessiz ama güçlü, sade ama derin bir hâl…
> “Ne güzel der Mevlânâ: ‘Söz, kalpten çıkarsa kalbe varır; dilden çıkarsa kulaktan öteye geçmez.’”
