Osmanlı’dan Günümüze: Birlikte Yaşamanın Sırrı
Tarih boyunca devletlerin ömrünü uzatan en önemli unsur, toplumdaki adalet ve huzur olmuştur. Osmanlı Devleti’nin uzun asırlar boyunca ayakta kalabilmesinin ardında da sadece güçlü ordusu veya geniş coğrafyası yoktur. Asıl gücü, farklı din, dil ve kültürlere sahip toplulukları bir arada tutabilme becerisinde yatmaktadır.
Avrupa’da aynı dönemde mezhep savaşları yaşanırken, Osmanlı topraklarında kiliseler, sinagoglar ve camiler aynı şehirde yan yana yükselebiliyordu. Bu durum, sadece siyasî bir tercih değil; aynı zamanda köklü bir medeniyet anlayışının sonucuydu. “Millet sistemi” sayesinde her topluluk kendi inancını, kültürünü ve hukukunu yaşayabiliyor; devlet tarafından koruma altına alınıyordu. Gayrimüslimler ibadetlerini özgürce yerine getiriyor, ticarette ve sanatta önemli roller üstleniyor, hatta devletin en üst kademelerine kadar yükselebiliyordu.
Bu tablo bize şunu gösteriyor: Osmanlı, farklılıkları bir tehlike olarak değil, bir zenginlik olarak görmüştü. Hoşgörü ve adalet, yalnızca bir yönetim stratejisi değil; toplumu ayakta tutan temel değerlerdi. Bu yüzden Osmanlı coğrafyasında asırlarca büyük çaplı din ve mezhep çatışmaları yaşanmamış, toplum barışı korunabilmiştir.
Bugün dünyaya baktığımızda ise etnik ve dinî çatışmaların, savaşların ve göçlerin insanlığı nasıl yorduğunu görüyoruz. Oysa tarihin bize sunduğu bu büyük tecrübeden ders alabiliriz. Birlikte yaşamanın yolu, birbirimizi tehdit olarak görmekten değil; farklılıklarımızı tanımaktan ve saygı duymaktan geçiyor.
Osmanlı örneği, bugünün dünyasına adeta bir mesaj gibidir: Adaletin ve hoşgörünün olmadığı yerde ne güç kalır ne de huzur. Ama adaletin hâkim olduğu yerde farklı renkler bir araya gelir ve ortaya gerçek bir medeniyet çıkar.
Bugün Türkiye olarak biz de aynı hakikatin farkında olmalıyız. Farklı kültürlerin, düşüncelerin ve yaşam biçimlerinin bir arada bulunduğu ülkemizde, birliğimizi ayakta tutacak olan şey; adalet, merhamet ve karşılıklı saygıdır. Osmanlı tecrübesinden alacağımız en büyük ders, “aynı bayrak altında birlikte yaşamanın” değerini bilmek ve bunu gelecek nesillere aktarmaktır.