Kültürümüzün Sessiz Mirası: Dil ve Edebiyat
Ben Osmanlıca’ya baktığımda sadece harfler görmüyorum; geçmişin nefesini, atalarımızın bıraktığı izleri görüyorum. Bir milletin hafızası, taşlarda ya da arşivlerde değil, kelimelerinde saklıdır. Dil, insanı geçmişe bağlayan en sağlam köprülerden biridir.
Çoğu kişi Osmanlıca’yı sadece “eski bir yazı” sanır. Oysa bu dil, asırlardır şiirleri, fermanları, mektupları, duaları taşımış bir hazinedir. Bir divan şairinin aşkını, bir âlimin bilgisini, bir sultanın adaletini, bir annenin oğluna yazdığı hasret dolu mektubu bu satırlarda bulursunuz. Her kelime, bir çağın ruhunu bugüne taşır.
Edebiyat da bu dilin en zarif aynasıdır. Bir beyitte aşkı, bir hikâyede toplumsal hayatın bütün renklerini görürsünüz. Kelimeler, sadece yazının aracı değil; bir medeniyetin duygusunu, inancını ve değerlerini taşır. Bu yüzden dil ve edebiyat, bizim için bir kimlik meselesidir.
Ben inanıyorum ki geçmişin izlerini okumak, geleceğe sağlam köprüler kurmanın en güzel yoludur. Çünkü bir millet, kendi kelimelerini kaybederse hafızasını da kaybeder. Osmanlıca ve edebiyat, bize unutmamamız gereken en sessiz ama en güçlü mirası hatırlatıyor.
Gelin, bu sessiz mirası birlikte yaşatalım.