İmtihanın Hikmeti nedir?
“Biraz Korku, Biraz Açlık ve Sonsuz Rahmet”
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”
(Bakara, 2/155)
Hayat, Rabbimizin bir lütfu olduğu kadar, aynı zamanda bir imtihandır. Kur’ân-ı Kerim’in bu ayetinde Yüce Allah bizlere açıkça bildiriyor ki; bu dünya, sadece huzur ve refah yurdu değil, sabrın, tevekkülün ve kulluğun sınandığı bir imtihan meydanıdır.
Korku, Açlık ve Kayıplar:
Dünya İmtihanının Gerçekleri
Allahu Teâlâ, kullarını farklı şekillerde dener. Bazen beklenmedik bir korku sarar içimizi, afetler, hastalıklar veya belirsizlikler yüreğimizi yoklar. Bazen rızkımızda bir eksilme, soframızda bir azalma, cebimizde bir daralma olur. Bazen mallarımız, canlarımız, sevdiklerimiz elimizden alınır. Bazen de umutla beklediğimiz emeklerimizin meyvesi olan ürünlerde eksiklik meydana gelir.
Bütün bunlar, Rabbimizin hikmetiyle kullarına gönderdiği imtihan vesileleridir. Zira bu hayat, ebedi mutluluğa erişmenin bir geçidi; sabredenlerin ve dirayet gösterenlerin yurdu olmak üzere yaratılmıştır.
Sabır: Müminin Sığınağı
İşte böyle zamanlarda, müminin en güçlü silahı sabırdır. Sabır; sadece başa gelen musibete katlanmak değil, Rabbine teslimiyetle yönelmek, isyan etmeden, şikâyet etmeden Allah’a yakınlaşma gayretidir. Sabır, “Neden ben?” sorusunu değil, “Ben bu imtihanda nasıl davranmalıyım?” sorusunu sorabilmektir.
Sabreden kişi, her musibetin arkasında bir rahmet, her kaybın ardında bir lütuf olduğuna iman eder. Çünkü bilir ki Allah, kullarını sevdiği için sınar ve sabredenleri müjdeler. Ayetin sonunda geçen “Sabredenleri müjdele!” ifadesi, sabrın sonunda büyük bir ödülün olduğunu haber verir. Bu müjde, dünyada kalp huzurunu, ahirette ise sonsuz cenneti içinde barındırır.
Sabır Menkıbesi: Eyyûbî Bir Teslimiyet
Evliyaullah’tan Bişr-i Hâfî Hazretleri, bir gün öğrencileriyle sohbet ederken içeri perişan halde bir adam girer. Elbisesi yırtık, gözleri yaşlıdır. Der ki:
— Efendim, ne olur bana dua edin. Aylarca emek verdiğim malım yandı, dükkânım küle döndü. Eşim hastalandı, evladımın sesi kesildi. Sanki her şey üst üste geldi. Bu imtihanlar neden hep beni buluyor?
Bişr-i Hâfî Hazretleri, bir süre sessizce ona bakar. Sonra şöyle der:
— Kardeşim, başına gelenleri duyduğuma üzüldüm. Lakin bil ki, Allah dilediğine az verir, dilediğine çok. Ama her ikisini de imtihan olarak verir. Asıl mesele, nimetin de musibetin de Allah’tan olduğunu bilmektir. Bak, Hz. Eyyûb (a.s.) yedi yıl boyunca yatalak kaldı. Vücudu yara bere içindeydi. Ama bir gün bile halinden şikâyet etmedi. Çünkü o biliyordu ki, sıhhat veren de hastalık veren de Allah’tı.
Adam gözyaşları içinde başını öne eğer ve der ki:
— Haklısınız efendim. Ben bir an nefsime uydum. Oysa sabır, Allah’a en çok yaklaştığımız andır.
Bişr-i Hâfî Hazretleri, eliyle adamın omzuna dokunur:
— Ey kardeşim, Allah’a yakın olmak istersen, sabrın gölgesine sığın. Zira sabır, rahmetin anahtarıdır.
Peygamberlerin Yolunda Sabır
Unutulmamalıdır ki, en büyük imtihanlar, en seçkin kullar olan peygamberlere verilmiştir. Hz. Eyyûb (a.s.) yıllarca hastalıkla sınanmış, Hz. Yakup (a.s.) yıllarca oğlunun hasretiyle yanmış, Hz. Muhammed (s.a.s.) ise canından çok sevdiği dostlarını, amcasını, eşini kaybetmiş; açlık, dışlanma ve işkencelerle sınanmıştır. Ama onlar hep sabrettiler, asla yılmadılar, dualarla Rabb’lerine yöneldiler.
Unutmayalım; Sabır, sadece dayanmak değil; sonunda Allah’a olan güvenle yoluna devam etmektir. Her zorluk bir kolaylığı beraberinde taşır. Ve her gözyaşı, rahmetin habercisidir.
Bir Dua…
Bu ayeti okurken her müminin kalbinde şu dua yankılanmalı:
“Allah’ım! Bizi sabreden kullarından eyle. Korku, açlık ve kayıplar karşısında sarsılmayan bir imanla, yalnız Sana yönelen bir kalple, teslimiyetle yaşayıp rızana ulaşmayı nasip eyle.”
Hayırlı Cumalar diliyorum.